Burada,bütün bu yazdıklarım arasında,şartlar ne olursa olsun,sağlıklı yaşam koşullarımızı sağlayabilmek için(zor fakat imkansız değil),mütevazi yani en çok değere sahip konuları paylaşıyorum...
Mütevazi olan her varlık,çok değerlidir!
Sizden;avakadoyu dilimlemenizi,ıstakozu haşlamanızı,organik kremayı,yine organik çilekle mikserden geçirmenizi,hindistan cevizi ve çimen suyunu kahvaltınıza dahil etmenizi,bir porsiyon bifteğinizin yanında mutlaka kuşkonmaz tüketmenizi vb. asla rica etmeyeceğim...
Birinci nedenim,size,kalbi atan,ağlayan,sevinen bir canlının,metabolizmanıza olan faydalarını sıralayamam...Hayvan eti tüketimine (protein ihtiyacımız) alternatif olan bir çok besin kaynağı olduğunu,öğrendik,biliyoruz :)) Elbette seçim yapma özgürlüklerimiz,her zaman sınırsız!
Bu sayfalarda,ağırlıklı,tahıl,sebze ve içtiğimiz suyun önemini vurguluyorum,böyle de devam edecek..
Sonsuz şifa kaynağı olan meyvelere de değinmeyeceğim.Zira meyvelerin zaten bildiğimiz faydalarını,tekrar tekrar paylaşmakta da bir anlam göremiyorum..Meyveler,lezzetleri,renkleri,içerdikleri değerli vitaminleri ile zaten hayal gücümüzü muhtemelen her zaman zorluyor..(Favori meyvemiz,elmadır..Hipokrat reçetesi!)
İkinci nedenim ise,vücudumuzdaki yaşamsal döngüde hayati roller üstlenen,çok bildik ve kolay ulaşabileceğimiz besin maddelerinin,aslında ne kadar önemli olduğunu,onları asla yeterince tanımadığımızı,farkındalıklarımızın çok alt seviyelerde kaldığını(bize bu dayatılıyor,farkında olmamamız gerekiyor!!) ve onlara ulaşma yollarımızın,bazı kaynaklarca,bilinçli olarak kapatıldığını düşünüyor olmamdır..
Sırf bu iki ana nedenden dolayı,ben,buğdayı,suyu ve tuzu çok önemsemeyi ve sevmeyi seçtim...
Hepimiz seçimlerimizde özgürüz..Faydalı ve iyi olanı seçme lüksümüz de,hep var!
Vücudumuz dünyanın bir benzeri ve parçasıdır.Tıpkı dünyanın da evrenin parçası olduğu gibi..
Dünyanın büyük bölümü sudur.Vücudumuz da öyle..Yeryüzünde bulunan tüm elementler,aynı zamanda insan vücudunda bulunur.Bugün,bilim ışığında,evreni dolduran elementlerden oluştuğumuzu da biliyoruz...Kozmosun parçalarıyız..
Su hayattır derken,çok ciddi bir cümle kuruyoruz.Vücudun susuz kalması,canlıları önce hastalıklara sonunda da ölüme götürebiliyor.Yalnızca su içerek,vücudu tazelemek,temizlemek,iyileştirmek ve korunmasını sağlamak mümkün..
Tahılların arasında,tane,öğütülmüş ve filizlenmiş haliyle,neredeyse bir canlı metabolizmasını iyileştirmek ve düzene kavuşturmak için tek başına yeterli gelecek besin ise;buğday!
Ve elbette yeryüzündeki eşsiz tuz kaynakları..Denizler ve yüksek dağlar..
Vücudumuzun da tıpkı dünyanın tuzlu sularla çevrili olması gibi,üçte ikisi tuz ve sudan oluşuyor.Tuz da en az su kadar hayati önem taşıyor.Doğadaki,insan vücudundaki ve tuzdaki element sayısı aynı..Vücudumuzda su ve elekrolit dengesini kontrol eden çok önemli hormonlar üzerinde söz sahibi olan tuz,yoksunluğunda çok ciddi rahatsızlıklar getirebiliyor.Tıpkı fazla tüketimle beraber,vücutta sağlık problemleri doğurduğu gibi..
Çok ayrıntıya girmeden,fazlası da azı da zararlı olan tuzun,kararında kullanılmasından çok daha önemli ve tartışılması gereken bir konu var:Kullandığımız tuz,nasıl bir tuz?
İçimde tuz ile ilgili şüpheler artık araştırma yapmama neden olduğunda,650 derece ısıda rafinasyon işlemi gören rafine tuzun,doğal kaya tuzunun içeriğiyle uzaktan yakından benzemediğini öğrenmiş oldum..Biri gerçek tuz iken,diğeri ne peki?..Yalnızca bir aroma!
Dünya üzerindeki tuz kaynaklarının,% 95 oranı,endüstri tarafından sahipleniliyor.Çünkü tuzla yapmaları gereken,yağlar,plastikler,deterjanlar,yumuşatıcılar var!! Endüstrinin elinden kaçırılabilen kalan tuz miktarı da gıda sektörüne ulaşabiliyor.O tuz rafine edilirken emin olun,tuzluğundan eser kalmıyor.
Rafinasyon işlemlerinin yapıldığı merkezlerde,gereken hijyen kurallarına da tam riayet edildiğinden şüphe duymak,gayet olağan...Antioksidan olması gereken bir madde,nasıl toksik maddeye çevrilebilir,bu çok uzun zamanlar alacak bir tartışma konusu!!!
Tuz,işlenmemiş olmalı..Tıpkı ekmeklerimizi yaparken,işlenmemiş un aramamız gibi,tuzun da gerçek,doğal olduğundan emin olmalıyız.
Evde kullandığımız tuz,rafine edilmiş bir tuz ise,zaten içermesi gereken elementlerden yoksun olacaktır.Yalnızca bize o bildik tuz tadını vermek amaçlı üretilmiş bir toz..
Bu konuda zaten hassas isek ve piyasada kaya tuzu veya deniz tuzu etiketi altında satılan tuzlardan kullanıyorsak,onun da ne kadar gerçek tuz olup olmadığını anlamak için,bir test yöntemi var.
Tuzunuz,tuzluğunuzdan çok rahat akıyorsa,zaten o tuz rafine tuzdur.Şüpheniz olmasın.
Yarım bardak sirke içine bir tatlı kaşığı tuz koyun.10 dakika kadar bir süre bekleyin.Bu süre içinde sirke,gazlı içececeklerde olduğu gibi,alttan yukarı doğru,bardak içinde köpürüp,bulanık oluyorsa,tuzunuz rafinedir.
Vücudumuzda bulunan 84 elementin hepsini içinde barındıran işlenmemiş doğal tuz,günlük belli miktarlarda,mutlaka tüketmemiz gereken bir gıda..
Eğer tuz ve sağlığımız (hatta ruh sağlığımız) arasındaki ciddi bağa ilgi duyuyor,tuzun önemini ayrıntılarıyla incelemek istiyorsanız,web üzerinde okunacak değerli tuz kaynakları var :)
Yüzyıllar boyu,yüksek dağlarda,güneş ışığı ve ısısıyla kristal haline gelen(aslında geri çekilmiş bir denizin tuzu)kaya tuzu ve deniz tuzu tüketmek en doğal hakkımız iken,endüstri burada da yolumuzun üzerine çıkıp,yine hakkımızı çalıyor..Modern zamanların lüks tüketim malzemelerini yaratmak için...
Türkiye'de yaşarken,rafine tuz tüketmek de oldukça ironik bir durum!
Çünkü ülkemiz kaya tuzu kaynakları bakımından o kadar zengin ki...Anadolu'da bir çok tuz mağarası,yeterli finans kaynakları bulamamaktan,derin ıssızlığında,adeta saklanmış bekliyor...
Özellikle Çankırı'da bulunan 5000 yıllık tuz mağarası ise,ülkemizdeki en büyük kaya tuzu kaynağımız..
Nasıl ve kime inanabiliriz,nereden temin edebiliriz,neden bu kadar yüksek ücretler vb. sorularını aşabilirsek,evimize gerçek kaya tuzu ya da deniz tuzu girmek zorunda!
Aksi takdirde,gerçekten büyük tehlikedeyiz..
Tansiyon,kalp,diyabet,trioid ilaçları ve antidepresanlar kullanmayabiliriz belki de,fakat bilinçle sorgulamak ve peşine düşmek gereken çok kapsamlı konular var...Sanırım yüzmeyi beceremiyoruz ve su boyumuzu geçiyor...
Gerçek tuz,temiz su,taze ve sağlıklı sebze,hibrit olmayan tohumlar ve tahıllar tüketebilmeliyiz...
Temiz beslenmek gerçekten zor.Fakat imkansız değil!
Haklarımız bizden saklanıyor..Çok eski zamanlara dönüp bakmaya gerek yok,21.yüzyılda dahi,insana iyi yaşam hakları sunulmuyor..
Bir gün,bir yerlerde,her tür doğallığın içinde yaşayabilmemiz dileğimle...
Cok ciddi bir makale olmuş bu. Cok beğendim. Ellerine sağlık, ömrüne bereket diyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum!!İlgini çektiyse,beğendiysen ne mutlu bana o zaman :))) Hepimizin ömürlerine bereket olsun :)
YanıtlaSil